TOKTAMIŞ ATEŞ
ERMENİ SORUNU
Bizim gençliğimiz; Türkiye'nin, karanlık ve karartılmış bir döneminde geçti.
27 Mayıs devrimine, belki kendince haklı nedenlerle müthiş kızan, kimi yazar-çizerin, "demokrasi" zannettiği;1950-60 arası, tüm dünyaya kapatılmış ve dünyayı, ABD'nin gözlüğünden görür olmuştuk. Çok basit, fakat çok tipik bir örnek olarak, şunu söylemek isterim ki; bu toplumda gençler, Nazım Hikmet adında, bir şairin yaşadığından bile haberdar değillerdi. Soğuk savaşın ön cephesini oluşturan ülkemizde, "ABD için doğru ve iyi olan, bizim için doğru ve iyi", kabul ediliyordu. "ABD için, kötü olan da; elbette, bizim için de kötüydü"...
Bu "cahiliye döneminde", ilk ve ortaöğrenimini gören, benim gibi bir genç; Türkiye'nin, Ermeni sorunu diye bir sorunu olduğundan, kesin olarak "bihaberdi". Tüm arkadaşlarım da, aynı durumdaydı. Ne "tehcirden", haberimiz vardı; ne 1915'te, yaşanan acılardan. Oysa, şimdi başımızı geriye çevirdiğimiz zaman, görüyoruz ki; başta Fransa ve ABD olmak üzere, pek çok "Batılı ülkede"; Türkiye'nin aleyhine, "cadı kazanları", kaynatılıyormuş. Konudan öylesine "bihaberdik" ki; tarihçilerimiz de, bu konudaki "suçsuzluğumuzu", ya da, en azından, bir "soykırım" olmadığını, gösterecek kanıtları, gün ışığına çıkartma konusunda gayret etmiyorlardı.
1971 yılında; bir "değişim programı" çerçevesinde; ABD'ye, bir üniversiteye gidince, Ermeni "diasporasının" çalışmalarından haberdar olmuş ve çok şaşırmıştım.
Benim bildiğim yakın tarih, böyle değildi...
X X X
Ermeniler; bu toprakların, en eski sahiplerindendiler. Her ne kadar; sürekli, büyük imparatorlukların uzantısı olarak yaşamışlarsa da, bilebildiğimiz en eski tarihlerden beri, buradaydılar. Ağırlıklı olarak, günümüz Ermenistan'ı olan topraklarda ve Doğu Anadolu'da yaşarlardı. Ancak, Anadolu'nun diğer yörelerinde ve Ortadoğu'nun, değişik yörelerinde, yaşayanları da vardı.
"Ermeni Dinsel Başkanlığı", Osman Gazi zamanında, Kütahya'dan Bursa'ya taşınmış; daha sonra, Sultan 2. Mehmet (Fatih) zamanında, "İstanbul Ermeni Patrikliği", oluşturulmuştu.
Ermeni halkı, Osmanlı İmparatorluğu'nda, çok saygı gören bir halktı.
"Teba-i sadıka", yani sadık teba olarak, isimlendirirlerdi. Fakat bu sadakat; "milliyetçilik" denilen duygunun, Ermenileri de etkisi altına almasına kadar sürdü. Tabii bu arada, "düveli muazzama"nın, yani büyük devletlerin, tahriklerini de unutmamak gerekir. Başta İngiltere, Rusya ve Fransa olmak üzere; o dönemin büyük devletleri, Ermenileri ve diğer "gayrı Müslim" azınlıkları, bahane ettiler. Dönem, zaten ulusçuluk dönemi idi.
Osmanlı İmparatorluğu; gerek Tanzimat Fermanı ve gerekse Islahat Fermanı'yla, ciddi sözler vermişse de, Ermeni örgütlenmesine engel olamamıştı. 1862'de yayınlanan ve bir tür "Ermeni Anayasası", olarak kabul edilebilecek olan "Ermeni Ulusal Tüzüğü" de; özellikle, yurt dışında gerçekleştirilen örgütlenmeyi ve buna bağlı olarak, peş peşe yaşanan ayaklanmaları, engelleyememişti.
Kurulan örgütlerden, "Hıncak komitesi"; ağırlıklı olarak, sosyalizme yakındı. "Ermeni İhtilalci Dernekleri Birliği", anlamına gelen, "Taşnaksutyun Komitesi"nde, ulusalcı düşünceler ağırlıktaydı.
X X X
Çok özetle de olsa; Ermeniler arasında, ulusalcı duygular uyandıktan sonra yaşananları anlatmaya, ne yerim var, ne de niyetim. Fakat peş peşe ayaklanmalar birbirini izlerken, Osmanlı İmparatorluğu 1. Dünya Savaşı'na girdi ve işler, bambaşka bir boyuta taşındı. Ancak buna geçmeden önce; Osmanlı İmparatorluğu'ndaki, Ermeni nüfus üzerinde, kısaca durmak istiyorum.
Ermeni "yalanlarının", en çarpıcı olanı; 1915'te, "tehcir" sırasında, "soykırım" (jenosit) uygulandığı ve 1,5 (bir buçuk) milyon Ermeni'nin katledildiğidir. Oysaki, Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermeni nüfus, hiçbir zaman 1,5 milyon olmamıştır.
1914'te; Osmanlı İmparatorluğu'nun nüfusu, 18.520.016; bu nüfus içinde Ermeni tebanın sayısı, 1.209.007 imiş. Bu konuda; elbette, birbirinden çok farklı rakamlar, dile getiriliyor. Fakat, en "yandaş" nüfus rakamları bile, 1,5 milyon Ermeni'nin soykırıma uğradığını göstermeye yetmiyor.
X X X
Osmanlı İmparatorluğu, 1914 Kasım başında; 1. Dünya Savaşı'na girdi. Kelimenin tam anlamıyla; "olmak, ya da olmamak" savaşıydı bu. Fakat Doğu Anadolu'da, Ermeni çetelerin Ruslar'a yardımları, o cephedeki ordumuzun durumunu, çok zora sokuyordu.
Ve sonunda; bölgedeki Ermenilerin, Kuzey Irak'ta hazırlanacak kamplara taşınmasına karar verildi. Önce, bu yasaya karşı çıkabilecek olan, 200 küsur Ermeni aydını, 24 Nisan 1915'te gözaltına alındı ve sürgün edildi. Bunlar arasında; eski milletvekilleri, büyükelçiler, Gazeteciler, avukatlar vs. vardı. Her yıl, "Soykırım günü" olarak anımsanan gün, o gündür.
"Göç ettirme, hicret", anlamına gelen, "tehcir yasası", 14 Mayıs 1915'te çıktı. Fakat uygulama, çoğunlukla yaz sonuna kaldı. Ve o iklim koşulları ve o günlerin olanakları içinde, büyük acılar çekildi. İtiraf etmemiz gerekir ki; yüz binlercesi, yollarda kaldı.
Fakat, asla "soykırım" amacı, olmadı...
Toktamış ATEŞ - BUGÜN